UYKU ve
BOZUKLUKLARI
Uyku, hemen hemen butun hekimlik dallarını
ilgilendiren bir alandır.
Ozellikle
psikiyatristler ve norologlar tarafından incelenen bir konudur. Uyku bozukluğu
bazen başka bir bedensel ya da ruhsal hastalığın bir belirtisi olarak ortaya
cıkabileceği gibi başlı başına ayrı bir hastalık olarak da görülebilir.
Örneğin
depresyon dediğimiz ruhsal hastalığın belirtilerinden birisi de uyuyamama veya
erken uyanmadır. Ancak bu uyku bozukluğundan ziyade depresyonun bir
belirtisidir. Depresyonun en sık rastlanan kalıntı (reziduel) belirtisi uyku
sorunlarıolduğu gibi hastalığın tekrar başlamasında da uyku sorunlarının tekrar
başlamasının ongorucu olduğu bilinmektedir. Orneğin depresyon nedeniyle uyku
bozukluğu gelişen hastada, antidepresan tedavi başlanmalıdır. Depresyonun
tedavisiyle uyku
bozukluğu
da bir sure sonra duzelecektir. Uyku sadece zihinsel yaşamın onemli bir parcası
değil, aynı zamanda hormonal duzenlemede de onemli rol alan bir surectir.
Bu nedenle uyku sorunlarının nedeni saptanarak
tedavi altına alınmalıdır ve mutlaka nedene yonelik ilac ve diğer tedaviler
verilmelidir. Depresyon, mani, şizofreni gibi hastalıklar uyku bozukluğu
yapabildiklerinden dolayı bu durumlarda uyku bozukluğunun temeli olan hastalığa
yonelik ilac tedavisi verilmelidir.
Tarihçe
Hipokrat, vucudun ic organlarını sıcak tutma
amacı ile kanın bu bolgelerde
birikerek
beyinden uzaklaştığını ve uykunun bu vaskuler reorganizasyon sonucu ortaya
cıktığını ileri surmuştur. Aristo ise alınan gıdaların ısıya donuşerek uykululuğa
yol actığını belirtmiştir. 20. yuzyılın başlarında ise hipnotoksin teorisi
ortaya atılmıştır. Buna gore kana salgılanan bir madde uykuya neden olmaktaydı.
Bunu ispatlamak amacı ile uyuyan kopeklerden alınan kan, uyanık kopeklere
verilmiş ve kopeklerde uykuyu induklediği gosterilerek uykuyu başlatan endojen
bir faktorun varlığı teorisi desteklenmiştir.
Uyku
Fizyolojisi
Uyku, insan yaşamının yaklaşık 1/3’ unu
kaplayan fizyolojik bir
gereksinimdir.
Eğer 75 yıl yaşadığınızı varsayarsak 18 ile 25 yıl arasında bir sure uykuda
gecmektedir. Uyku, bilinclilik acısından uyanıklığın ortadan kalkması değil,
farklı bir bilinclilik durumu olarak tanımlanabilir. Bu farklı bilinclilik
duzeylerinin farklı fizyolojik, elektrofizyoljikve bilişsel bileşenleri vardır.
Oğrenme, bellek
oluşumu
ve emosyonel
duzenlemelerle uyku arasında bir ilişki olduğu bilinmektedir. En
basit ornek uykusuz gecen bir geceden sonraki gun yaşanan gerginlik,
huzursuluk, yoğunlaşma gucluğu ve verimsizliktir. Hayvan deneylerinde ilginc
olarak gorulmektedir ki yeni davranışı oğrenen hayvanda REM uykusunu deneysel
olarak engellersek oğrenme bozulmaktadır.
Uykunun yapısal ozellikleri uzerine
en etkili faktor yaştır. Prenatal donemde de siklik aktivite tespit edilmesi,
uyku-uyanıklık siklusunun varlığını duşundurmektedir. Gestasyonun 20’inci
haftasında siklik, ritmik motor aktiviteler tespit edilebilmektedir. 28 ile
32’inci haftalar arasında ise duzenli bir uyku uyanıklık siklusu
izlenebilmekte, hızlı goz kuresi hareketlerinin varlığı ile belli donemlerde
inaktif donmelerin vucut hareketleri ile donuşumlu olarak izlenebildiği uyku
donemleri gorulmektedir. 32. haftadan sonra ise REM ve non-REM uykusu
kolaylıkla birbirinden ayrılabilmektedir. Miyadında doğan bir bebek 24 saatin
16 saatini uykuda gecirmekte, uykuları genellikle REM uykusu ile başlamakta ve
toplam uyku suresinin %50’sini REM uykusu oluşturmaktadır.
REM uykusu bebek buyudukce azalmaktadır.
Sekiz yaş civarında artık sadece gece uykusu vardır. Yaklaşık 10 saat surer ve
uyanıklık suresi oldukca az olduğu gece uykusu vardır. Pubertede toplam uyku
suresi ortalama 9 saat kadardır ve uykunun yaklaşık %40’ı derin yavaş uykudan,
%20–25 kadarı REM uykusundan oluşmaktadır. 20 yaş civarında uyanıklık sayısının
az, uyku etkinliğinin yuksek olduğu uykular devam ederken bu durum yaşla
beraber giderek duşmektedir. 35 yaşlarında derin yavaş uyku oranı, 20’li
yaşlara gore azalma gosterirken, REM uykusunun toplam uyku suresine oranı %25
olarak sabit kalmaktadır
Bu
yaşlarda uyku etkinliğinde giderek azalma, gece uykuya dalma suresinde uzama ve
gece ici uyanıklık sayısında artış gozlenmektedir. Yaşlılarda ise gece
uykusunun suresi azalırken gun icerisindeki uyuklamaların sayısı ve suresi
artış gostermektedir.
24 saat suresince toplam uyku suresi genc erişkinlerin uyku suresine eşit sure
gosterebilmektedir. Gece icerisindeki uyanıklık sayısının artması ile birlikte uyku
etkinliği belirgin bir şekilde azalmaktadır. Derin yavaş uyku suresi %10’a kadar
duşmekte, yaş ilerledikce derin yavaş uykunun azalması da belirginleşmektedir.
Bu yaşlarda delta dalgalarının amplitudunde de gozlenen duşme, uykuyu
duzenleyen merkezlerdeki dejenerasyonun bir yansıması olarak duşunulmektedir.
Uyku bicimindeki bu değişiklikler 60 ile 80 yaş arasındaki erkeklerde kadınlardakinden
daha belirgin olarak ortaya cıkmaktadır. REM uyku suresi iyice ileri yaşlarda
%20’lere kadar duşebilmektedir. Ayrıca yaşlılıkta pineal bezde kalsifikasyona
bağlı melatonin duzeylerinin duşmesi ile ilgili olduğu duşunulen, her on yılda
bir uyku zamanının bir saat one kayışı gozlenmektedir. Budurumda yaşlı kişiler
erken yatmakta ve sabah erken uyanmaktadır.
Bireysel olarak uyku gereksinimi farklılıklar
gosterebilir. Bazı kişilere cok kısa
uyku
yeterli gelirken bazı kişiler uzun uyku surelerine ihtiyaç gosterirler. Kısa
uyku
sureli
kişiler genelde 6 saatten az uyudukları halde gunluk aktiviteleri ve uyumları
bozulmaz.
Uzun uyku sureli kişilerin ise 9 saatten fazla uykuya ihtiyaç gosterirler.
Kısa
ve uzun uyku suresine ihtiyaç gosteren bireyler arasında kişilik farklarının
olduğu
ileri sürülmüştür. Kısa uyku sureli kişilerin enerjik, hırslı, sosyal bakımdan
uyumlu
ve girişken kişiler olduğu, uzun uyku sureli kişilerin ise depresif,
anksiyeteli,
sosyal bakımdan çekinik, enerji sorunu yaşayan kişilik ozellikleri
gösterdiği
varsayılmaktadır.
Kliniklerde uyku “polisomnograf” denilen
aletlerle ölçülür. Polisomnograf
uyku
suresince vucudumuzda olan fizyolojik değişiklikleri değerlendirir ve kayıt
eder.
Orneğin, beynimizin elektriksel aktivitesi (EEG), kalbimizin elektriksel
aktivitesi
(EKG), solunum sayımız, vucut ısısı, penisteki değişiklikler (ozellikle
ereksi
yon), kan oksijen düzeyleri, goz hareketleri gibi değişkenler kayıt altına
alınır.
Bu
incelemeler sonucunda tıp uzmanları tarafından uyku ana olarak iki bolüme
ayrılmıştır.
Birincisi REM uykusu, ikincisi de NREM (Non-REM) uykusudur. Bu
uyku
donemi sınıflandırması goz hareketlerine bağlı olarak yapılmıştır. REM (Rapid
eye
movement), donemi hızlı goz hareketlerinin olduğu ve rüyaların görüldüğü
donemdir.
Bu donemde otonomik aktivite ve EEG aktivitesi artar, sürekli bir
hipokampal
“theta” ritmi ortaya çıkar ve mesensefalik retikuler formasyondan gelen
süratli
boşalımlar ve ponstan gelen uyku iğcikleri ”sleep spindles” gorulur. NREM
(Nonrapid
eye movement) donemi yavaş goz hareketlerinden oluşur ve genelde
vücutsal
değişikliklerin izlendiği derin uyku donemidir. Uyku düzeni denilen olay
bu
iki donemin belirli surelerle birebirlerini takip etmesidir. Kişiden kişiye
değişmekle
beraber 90–120 dakika arasında REM (%25) + NREM (%75) dongusu
tekrarlanır.
Bu döngü bir gecelik uyku sırasında yaklaşık 4–5 kez tekrarlanır. İlk
REM
donemi kısa olmaya eğilimlidir ve yaklaşık 5–15 dk surer. Kişi kısa uyusa da bu
döngünün
bittiği donemlerde uyandırılırsa daha dinlenmiş şekilde kalktığı ileri
sürülmüştür.
REM uykusunun bazı özellikleri vardır:
1.İskelet
kası (solunum ve goz kasları hariç) tonusun de tonik inhibisyon-atoni
(Dolayısı ile uykuda hareketler çoğunlukla
REM başlangıcı ve bitişinde
gözlenir). REM paralizisi olarak da
bilinir. Beyin sapı merkezlerinin kortekste
istemli kasları inhibe etmesi ile ortaya çıkar
ve kişinin REM uykusu boyunca
rüyadan çıkmamasına yardımcı olur.
Genellikle uykudan uyanılınca saniyeler
veya dakikalar içerisinde sonlanır.
2.
Hiperkapnik solunumsal uyarımda azalma.
3. Göreceli
poikilotermi (vucut sıcaklığı düşüşü).
4.
Penil dolgunluk (sabah ereksiyonu).
5.
Kalp atımlarında taşikardi ve bradikardi donemleri.
6. Rüyaların
%80’i bu donemde gorulur.
Yattıktan
ortalama 15–20 dk da kişi uykuya dalar. Sonraki 45 dakikada kişi derin uykuya
dalar
(Faz 3 ve 4). Faz 4’
e ulaşıldıktan ortalama 45 dk sonra ilk REM dönemine ulaşılır. REM suresi
ortalama 90 dk surer. Gece ilerledikce REM sureleri uzar ve derin uykunun 3. ve
4. donemleri kaybolur. Gece ilerledikce kişinin uykusu hafifler ve daha cok rüya
görür. Evre 3
ve 4
derin uyku olarak adlandırılmaktadır. Bu donemde kişinin uyandırılabilmesi icin
daha
güçlü
bir uyarana ihtiyaç duyulmaktadır. Uyanıklık sırasında tüm bu noromodulatorler
yuksek
seviyede salınırken, REM sırasında serotonin ve norepinefrin salınması en aza
iner ve tek başına asetilkolin salınımı baskındır. NREM sırasında ise tüm bu
noromodulatorler göreceli olarak daha düşük seviyede salınmaktadır.
Bunun tersine REM döneminde imbik ve
paralimbik bolgelerde metabolizma artışı gözlenirken dorsolateral prefrontal bölgede
metabolizma azalması gorulur. NREM uykusunda ise yaygın bir beyin metabolizması
azalması gözlenir.